6O YIL SONRA JAPON ASKERİ
DÜNYADA BOY GÖSTERMEYE BAŞLADI. |
Bir toplulukta kıymet ve kuvvet, onu kuran fertlerin kendilerini kıymet ve kuvvet saymalarındadır. Ancak bu gibi fertlerden kurulmuş olan toplumlardır ki yekpare kıymet, kuvvet manzarası gösterebilirler.- Gazi Mustafa Kemâl Atatürk-(1937) |
Uzakdoğu’nun süper gücü Japonya kabuğunu kırarak dünya siyasetinde yeniden boy
göstermeye başlıyor. İkinci Dünya Harbi sonunda galip durumda iken Nagasaki ve
Hiroşima’ya atılan Atom Bombaları ile yaşadığı kitlesel kıyım sonucu kayıtsız
şartsız teslim olan Japonya altmış yıldır ABD askerinin işgali altındadır. Bu
işgal ortamını Japonya çok iyi değerlendirmiştir. Geçen altmış yıl içinde önce
bilim ve teknolojide ve bunun neticesi olarak ekonomi alanında baş döndürücü bir
hızla ilerlememiş ve dünyanın dev güçlerinden biri haline gelmiştir.
ABD işgal güçlerinin sağladığı güvenlik sebebiyle Silahlı Kuvvetlere ve güvenlik
sistemlerine ayıracağı bütçeyi tamamen yatırım harcamalarına kaydırarak bugünkü
gelişmişlik seviyesine erişmiştir.
Soğuk Savaş döneminde Japon Silahlı Kuvvetleri sembolik olarak kalmıştır. SSCB’
nin yıkılıp dünyanın ABD eksenli tek kutuplu hale gelmesini müteakip Japonya
artık kabuğunu kırmanın ve kendi silahlı gücünü oluşturmanın zamanının geldiğini
anlamış ve işgal kanunlarının öngördüğü sınırları zorlayarak askeri
harcamalarını arttırmıştır.
Birinci ve İkinci Irak Harekâtından en fazla etkilenen ülkelerden biride
Japonya’dır. Çünkü Japon ekonomisi ihtiyacı olan petrolü Ortadoğu’dan almaktadır.
Dolayısıyla istikrarlı ve barış içindeki bir Ortadoğu Japonya’nın menfaatleri
için hayati önemi haizdir.
Bu yüzden Irak’ın işgaliyle sonuçlanan son askeri harekat ile Japonya’nın bu çok
yakından ilgilendiği görülmüştür. Hatta daha da ileri giderek, parlamentodan
Irak’a asker göndermek için izin çıkartmıştır. Japon Hükümeti, 9 Aralık 2003
tarihinde, insani yardım amacıyla Irak’taki koalisyon güçlerine sayıları 1100’ü
bulabilecek asker katkısında bulunmaya karar vermiştir. Asker katkısı kararı
için Japon bakanlar kurulunun özel oturum yapmıştır. Japon kamuoyu Irak’a asker
gönderilmesine şiddetle karşı çıkmış ve bunu basın aracılığı ve yapılan sokak
gösterileriyle açıkça vurgulamıştır. Fakat hükümet Irak’ta olacakların
kendilerini yakından etkileyeceğini bildiğinden olayları yerinden takip etmekte
ısrarlı görülmektedir.
Japonya, 26
Aralık 2003’ta Irak’ta incelemelerde bulunmak ve göndereceği birlikler
için ön keşifleri yapmak üzere Katar ve Kuveyt’e içinde sivil uzmanlarında yer
aldığı bir öncü askeri ekip göndermiştir. Bu Japonya’nın İkinci Dünya Savaşından
bu yana ülke dışındaki en büyük askeri aktivitesidir. Japon askeri heyetinin
görevi; “Bölgedeki güvenlik durumunu yerinde
değerlendirmek ve Ocak 2004’de başlayacak asker sevkıyatı için gerekli
hazırlıkları yapmak” olarak belirlenmiştir.
ABD’nin baskısı ile hazırlanan Japon Anayasasında, “Japonya’nın
uluslararası çatışmalarda güç kullanması”
yasaklandığından Irak’a asker gönderilmesi için yeni bir yasa çıkartılmak
zorunda kalınmıştır. Bu yeni yasada da pek çok kısıtlamalar vardır. “Japon
askerleri silah taşıyacaklar, fakat bu silahları sadece meşru müdafaa halinde
kendilerini korumak için kullanabileceklerdir”.
Yani Irak’ta fiilen görev alacak Japon birlikleri hiçbir zaman ön hatlarda ve
operasyonlarda görev almayacak, sadece cephe gerisindeki destek görevlerinde
kullanılabilecektir. Nitekim Irak’a birlik gönderme amacının; “Irak’ın
yeniden yapılandırılmasına ve insani yardım çalışmalarına katkıda bulunmak
olduğu” Japon siyasi makamlarınca da
açıklanmıştır. Bu durumda Irak’a gidecek Japon askerleri; su şebekesinin onarımı,
tıbbi ve diğer insani yardımlarla, okul yapımı ve diğer altyapı hizmetlerine
katkı sağlayacaktır. Irak’a gidecek 1100 kişilik Kara, Deniz ve Hava askerinden
oluşturulacak birliğin yedi yüz kişisi karacıdır. Ekibe 8 adet C130 Nakliye
Uçağı ile altı savaş gemisi de dahil edilmiştir.
Japon Halkı İkinci Dünya harbinden bu yana huzur ve güven dolu bir ortam yaşamış,
o günden beri tek bir Japon askeri dahi ölmemiştir. Ayrıca Japonya birkaç aşırı
dinci militanın münferit hadisesi dışında terörist saldırılara da hedef
olmamıştır. Oysa şimdi Irak’ta görev almakla ABD ve İngiltere’ye yönelik
uluslararası terör saldırılarının hedefi olacağının endişesini taşımaktadır. Bu
endişe çok doğaldır. Çünkü Japonya ABD’nin yanında saf tutmanın gerekliliğine
inanmıştır ve yerini açıkça belli etmiştir.
Başbakan Junichiro Koizumi, Irak’a asker göndererek, "Amerika’nın
Irak’ı istikrara kavuşturma çabalarına destek vermenin kendileri için çok önem
arz ettiğini" vurgulamıştır. Bu destek, hem
asker göndermek ve hem de para yardımı yapmak şeklinde uygulamaya geçirilmiştir.
Nitekim, Japonya, Amerika’nın ardından Irak’a en büyük mali desteği sağlayarak,
Irak’ın yeniden inşasında kullanılmak üzere 5 milyar Dolar göndermiştir. Bu
yardımın 1,5 Milyarı hibe, 3,5 Milyarı kredidir.
Japonya aldığı Irak’a asker gönderme kararı ile yeniden askeri sahada yer almış
olmaktadır. Japonya kabuğunu yırtmış ve sınırlarını aşmıştır. Bundan kastım,
artık Japonya’yı askeri alanda daha fazla göreceğiz demektir. Japon
teknolojisinin askeri alana yönlenmesi ile dünya silah sistemleri satış
pazarında da dengelerin sarsıldığına ve yeni dengelerin oluştuğuna şahit
olacağız.
Japonya’nın ABD ile olan yakın işbirliği ise, ABD’nin Uzakdoğu’da Çin’e karşı
oluşturacağı dengeler açısından da önem kazanmaktadır. Bu dengeler Japonya
içinde çok önemlidir. Kurulacak dengeler dünyanın yeniden şekillendirilmesinde
önemli yapı taşları olacaktır.
Şimdi görünen manzara şudur. ABD Avrupa’dan çekmeye başladığı işgal ordularını
Japonya’dan da çekmeye başlayacaktır. Japonya’dan çekilen birliklerin
Uzakdoğu’da ABD yayılmacılığına uygun bölgelere yerleşeceğini ve bu konuda ABD
ve Japonya’nın stratejik işbirliği içine gireceğini değerlendiriyorum.
Potansiyel bölge gücü olma yolunda ilerleyen Türkiye’nin bu ilişkileri çok
yakından takip etmesi zorunludur. Dünya güç dengelerinin birbiri ile olan
çatışmalarından Türkiye’ nin kazanacağı çok şeyler olabilir. Bu yüzden olaylara
daima şüpheci ve araştırıcı gözle bakmalı ve “biz
buradan ne elde edebiliriz” sorusunun
cevaplarını sorgulamalıyız.
Dr.Tahir Tamer
Kumkale'nin bu yazısı 20 OCAK 2004 Tarihli Önce VATAN Gazetesinde
yayımlanmıştır.