AHDE VEFA ÖRNEĞİ
   Bugün Star Gazetesinde okuduğum Saygı Öztürk'ün "İŞTE O ASKER ,İŞTE O HEYKEL" başlıklı yazısı beni 1 Ocak 1975 sabahına götürdü. Sisli ve puslu bir günde  Magosa limanına yanaşan ERKİN Çıkarma Gemisinden karaya ayak bastığımda  Kıbrıs gazilerini değiştirmeye gelen bu ilk asker kafilesini karşılayanların içinde, işte O heykel'deki kahraman Sadi Oğuz Bey'in vakur ve heybetli çehresini  hatırladım. O soğuk kış günü bu kahraman vatan evladı  sınıf arkadaşımı kucaklarken duyduğum gurur ve sevinci unutmam asla mümkün değildi.
    Sayın Saygı Öztürk, bu milli kahramanımızı aşağıya aynen aldığım yazısı ile halkımıza tanıtmaya çalışmış. Çalışmış diyorum. Çünkü Oğuz Kalelioğlu'nun bu ülke için yaptıklarını bir kaç sayfa ile anlatmak mümkün değildir. Soykırım eşiğine gelen mazlum Kıbrıs Türk Halkı  kendisine hürriyetlerini kazandıran Türk Ordusunun bu mümtaz evlâdının yaptıklarını unutmamıştır.Bu kahraman subayımızı efsaneleştirmiş, şiir ve hikayelerine konu etmiş, yaptıklarını evlâtlarına gururla anlatmıştır. Ve nihayet bu kardeşimizi  kendileri için yaptığı unutulmaz hizmetlerinden dolayı kutsallaştırarak Gazi ismini verdikleri şehirlerinin girişine heykelini dikmek suretiyle  ölümsüzleştirmiştir.
    Bu Türk milletinin emsalsiz bir AHDE VEFA ÖRNEĞİ'dir.
    Gazimagosa Muharebeleri Kıbrıs Barış Harekatı'nın seyrini değiştirmiş ve başarısına çok önemli  katkıda bulunmuştur. Üsteğmen Oğuz Kalelioğlu; son olarak Edirne'nin savunulmasında  gördüğümüz Şükrü Paşa'dan sonra başarılı bir Kale Savunmasının nasıl yapılacağının tarihteki en son  başarılı örneğini  Magosa'da vermiştir.
    Dikilen heykel orada yaratılan bir kahramanlık öyküsünü nesilden nesile aktaracaktır.     Tarihçilerin  Magosa Savunmasını kaleme alırken büyük bir gurur duyacaklarını biliyorum. Hayatta iken heykeli dikilen bu kahraman subayımızı yakından tanımaktan ve 30 yıl birlikte hizmet üretmekten büyük bir gurur ve mutluluk duyduğumu da özellikle belirtmek istiyorum.
    Dışarıda Mao,Che Guevera gibi sahte kahramanlar arayan sözde aydınlarımıza da Oğuz Kalelioğlu'nu incelemelerini bilhassa tavsiye ediyorum...
    Emekli Topçu Kurmay Kıdemli Albay Oğuz Kalelioğlu sadece çok iyi bir asker değildir. Çok iyi bir hatip ve çok iyi bir öğretmendir. 1980 yılından başlayarak bilgi birikimi ve tecrübelerini bütün yurt sathına kapsayan ve sayısı ikibini aşan  konferanslarla  insanlarımıza aktarmaktadır.
     Hazırladığı kitap ve dokümanlarla Türk Milletinin milli hedeflerimiz doğrultusunda yönlendirilmesi görevini bıkmadan  yorulmadan sürdürmektedir. O bu hizmetleri ile Türk Milleti'nin gönlünde yıkılmaz ve ulaşılamaz bir yere oturmuştur. O Silahlı Kuvvetlerin bir albayıdır. Ama Türk Milleti'nin gönlündeki Paşa'sıdır. Bu rütbeyi, bu asil millet Oğuz Kalelioğlu'na 28 yıl önce Magosa'da vermiştir. O' bu milletin Oğuz Paşa'sıdır.
    1997 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden Emekli olan Oğuz Kalelioğlu şimdi başka bir irfan Ordusunun içinde şerefle görev yapmaktadır.  Diyanet İşleri Başkanlığı Başdanışmanı olan Oğuz Kalelioğlu  Din adamlarımızın  Türk Milletinin milli hedefleri doğrultusunda yetiştirilmesinde önemli görevler üstlenmiştir.
    Oğuz KALELİOĞLU'nu 11 Nisan 2002  günü Eyüp Müftülüğü Konferans Salonunda İstanbuldaki Müftüler ve din görevlilerine verdiği  "TÜRKİYENİN JEOPOLİTİK ÖNEMİ VE DÜNYADAKİ YERİ" konulu konferansında yeniden izleme imkanı buldum. 30 Ağustos 1966 yılının genç ve dinamik teğmeninin heyacanını ve memlekete hizmet aşkını, hiç değiştirmeden 2002'ye taşıdığını görerek ülkemiz adına sevinç duydum.
    Bu asil memleket evlâdını, değerli kardeşim Oğuz Kalelioğlu'nu  kutluyorum. Bağrından böyle değerler çıkartan asil milletimizi de kutluyorum.  Bugün ülkemizin, haketmediği halde her alanda düşürüldüğü  kötü durumdan durumdan milletimizi  çıkartacak Oğuz Kalelioğlu gibi pek çok isimsiz kahramanlarla dolu olduğunun  bilinmesini istiyorum.
T.T.K (22 NİSAN 2002)

İŞTE  O ASKER, İŞTE O HEYKEL
--------------------------------------------------------------------------------
   Kıbrıs'ta heykeli dikilen komutan, Şanlı direnişi Saygı Öztürk'e anlattı.'Üsteğmen Sadi Oğuz.' Ya da gerçek kimliğiyle Tarih Öğretmeni Oğuz Kalelioğlu. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Magosa'ya 'gazi' unvanı verilmesini sağlayan direnişin isimsiz kahramanı. Şimdi emekli kurmay albay ve öğretmen olan Kalelioğlu, kendi heykeli önünde star'a konuştu...

    Kıbrıs'ta Rumlar azmış... Türkler'i atmak için her türlü yola başvurdukları günlerde, Kıbrıs'ın Magosa kentinde bulunan Namık Kemal Lisesi'ne Türkiye tarafından gönderilen Tarih öğretmeni Sadi Oğuz Bey göreve başlıyor. Bu öğretmen diğerlerinden hayli farklı. Milli duyguları geliştirici ateşli konuşmalar yapıyor, Kıbrıs Adası'nın önemini vurguluyor, Rum saldırılarına karşı mücadelenin gerekliliğinden söz ediyordu. Lise öğrencileri ve öğretmenler arasında gizli bir çalışma yürütüyor, bazılarıyla geceleri de bir araya geliyordu.

    20 Temmuz 1974 Barış Harekatı'nın başladığı gün, öğretmen Sadi Oğuz, o güne kadar gizlediği üniformasını giyiyor, ateşli konuşmalar yaptığı gençlerin, öğretmenlerin karşısına, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin genç bir subayı olarak çıkıyordu. O öğretmen, Magosa'ya 'gazilik' unvanı verilmesinde büyük yararlılıklar gösteren ve Silahlı Kuvvetler'den Kurmay Albay rütbesiyle emekliye ayrılan Oğuz Kalelioğlu'ydu.

   Magosa Kalesi'ndeyiz
Rum Milli Muhafız Ordusu, Türkler'in adaya Mağusa açıklarından çıkacağını sanıyordu. O yüzden Magosa'da Yunan komutanların yönetiminde en güçlü tugay ve alayları vardı.

    Harekat başlamış, ancak Magosa'ya gelinememişti. Türkler kale içine sığınmış, etrafı yüksek surlarla çevrili Magosa Kalesi'nin etrafı General Kostantin Corcakis komutasındaki Rum Muhafız Ordusu tarafından kuşatmaya alınmıştı. Birleşmiş Milletler Barış Gücü irtibat subayı aracılığıyla Türkler'in teslim olmasını, yoksa katliam yapacaklarını belirtiyordu... Amacı, Magosa sancağını safdışı bırakıp bütün kuvvetleri Girne'ye sevk etmekti.

   Şehit olmayı emrettiler
    Barış Gücü Komutanı olan yarbay, aslında Türk dostu idi. Yunanlılar'ın bölgede 8 binden fazla kuvveti, 96 havan mevzisi, tank ve zırhlı kariyer taburu, topçu taburu, uçaksavar bataryaları vardı. Türk tarafının 250 piyade tüfeği, patates çuvalları içinde sokulan 3 havanı bulunuyordu. Barış Gücü Komutanı, bu güç karşısında savunmanın mümkün olamayacağını vurguluyordu.

    Magosa Sancaktarı Albay Servet Mörek, Harekat Kısım Amiri Erdoğan Aydemir, teslim teklifini endişeli bir şekilde baş başa konuşurken, Mücahit Merkez Tabur Komutanı Üsteğmen Sadi Oğuz (Oğuz Kalelioğlu) sur dibindeki seferi karargaha geliyor ve teslim olmalarını isteyen Birleşmiş Milletler Barış Gücü Komutanı ile konuşuyor: 'Bizi buraya gönderen Yüce Türk Devleti düşmanı çok görünce 'Teslim olun' demedi. Bilakis sonuna kadar çarpışmamızı ve gerekirse şehit olmamızı emretti.'

  Düşmanı durduran atış
    Rumlar, 5 taburdan fazla bir kuvveti askeri ve sivil konvoyla Girne'ye kaydırmak istedi. Araçların tenteleri, perdeleri kapalıydı. Birleşmiş Milletler İrtibat Subayı'na, 'Sivilleri muharebe alanı dışına çıkarıyoruz' denildi. Rum birliği hızla uzaklaşmak isteyince, Tabur Komutanı Oğuz Kalelioğlu, Sakarya Bölük Komutanı Kadir Bayraktar'a 'konvoyun ilk aracını vurun' emrini verdi. Bayraktar'ın ilk atışı, öndeki ilk aracı vurduğunda alevler gökyüzünü kapladı. Yol kapandı ve 5 bin kişilik güç Magosa Kalesi içinde mahsur kalan Türkler'e saldırdı.

    Günler geçiyor ama ordumuz Magosa'ya bir türlü ulaşamıyordu. Ellerinde ancak 250 silah, 3 havan bulunan mücahitler, müthiş ve inanılmaz bir mücadeleye girişti. Rum mevzilerinden kaleye havan atışı yapılıyor, 8 kapısı bulunan kaleye Rumlar'ın girmemesi için inanılmaz bir mücadele veriliyordu. Yiyecekleri kalmamış, suları bitmişti.

   Susuz, ekmeksiz günler
    Kalenin giriş kapılarının önüne hendekler kazılmış, gelen Rum tanklarının altına, canlarını ortaya koyup, tahrip kalıpları yerleştirilenler arasında yaşlılar, kadınlar bile vardı. Kalenin her yanından alevler yükseliyordu. Rumlar'ın havan atışlarından etkilenmemek için kalenin üzerine sığınaklar yapılıyordu.Kaleye ulaşan haberler ise hiç iyi değildi. Rumlar tanklara Türk Bayrağı asıp 'Biz geldik, sizi kurtarmaya geldik' diyor ve kendilerini heyecanla, sevinçle karşılayan Türkler'i katlediyorlardı.

    Rumlar'ın bu oyununa karşı dikkatli olunması istenmişti. Magosa'ya da 'sakın Rumlar'ın bu oyununa gelmeyin' uyarısı yapılmıştı. Günler geçiyor, mermisiz, yiyeceksiz, susuz kalan Magosa Kalesi içindeki Türkler umudunu yitiriyor, komutan Oğuz Kalelioğlu, tehlike işaretleri veriyordu.

    Meçhul kahraman asker
    Gelen son mesajlar, Türk askerinin 16 Ağustos'ta Magosa'da olacağı yolundaydı. 15 Ağustos'ta keşif için Magosa yakınlarına gelen Üsteğmen Erdoğan Acar, kaleden yükselen alevleri görünce, emirsiz olarak 9 kariyerle birlikte kaleye kadar yaklaştı. Bunlar önce Rum kariyerleri sanıldı. Ancak, ateş ediyor, kalenin etrafındaki Rumlar çil yavrusu gibi kaçıyorlardı. Bu işin içinde bir şey vardı. Hendeğin içinde bir Türk askeri kaleye doğru tırmanıyordu. Komutan Kalelioğlu, 'Kimsin oğlum sen?' diye sordu. Esas duruşa geçti, 'Tokatlıyım komutanımmm' diye bağırdı. İlk buluşma, ilk kavuşma işte böyle oldu...

    Kale kapısının önüne gelen ilk kariyerden inen askere, Rumlar'ın havan atışı yaptığı yer uzaktan gösterildi. Diz çöktü, nişan aldı ve havan Rumlar'ın cephaneliliğinin bulunduğu binanın penceresinden girdi. Daha sonra bu askeri 'ödüllendirmek' için çok aradılar. Savaşın kaderini değiştiren o asker hiç ortaya çıkmadı...

   Bugün Gazimagosa'da, Oğuz Kalelioğlu'nun heykeli var. O komutan, 1974 yılında yaşadıkları o müthiş 29 günün öyküsünü anlatırken, ben de dinlerken ağlıyordum...
SAYGI ÖZTÜRK,STAR GAZETESİ ( 22 NİSAN 2002 )